Duygusal yeme; olumsuz duygulardan kaçınmak için besinlerin kullanılması olarak tanımlanabilir. Duygusal açlık bazı duygu durumlarına tepki olarak meydana gelirken fiziksel açlık midede kazınmayı, kan şekeri düşüklüğünü beraberinde getirir ve belli miktarda besinden sonra doygunluğa ulaşılır.
Duygusal Yeme Hakkındaki Teoriler;
-İçsel Dışsal Obezite Teorisi: Korku ve anksiyetenin fizyolojik belirtileri normal kilolu kişilerde besin tüketimlerini azaltıcı etkiye sahipken obez bireylerde içsel uyaranlara bir duyarsızlık olduğundan dolayı bu durum gerçekleşmez.
-Kısıtlama Teorisi: Zayıf olma ideali ile, katı bir diyet yapan kişi kendisine yemek konusunda izin verdiğinde kontrolünü kaybeder ve beyindeki kıtlık algısından dolayı ihtiyacından fazla besin alarak duygusal yeme davranışı sergiler.
-Kaçış Teorisi: Kişi benliği tehdit eden bir bilgi ile karşılaştığında olumsuz duygular ve onun getirdiği caydırıcı etkileri uzaklaştırmak için yemek yemeyi bir kaçış olarak görmektedir.
-Psikosomatik Teori: Yeme ile sakinleşebileceğini öğrenen bebek, ilerleyen yıllarda yaşadığı olumsuzlukları da yemek ile yatıştırmaya çalışır.
Duygusal Yemede Çözüm Önerileri :
◇ Farkındalıkla beslenme; besinlere beş duyuyla temas etme, sadece yemeğe odaklanarak yavaş bir şekilde yeme, yemeğin tadını fark etme, açlık sinyallerini fark etme, yemeğin tabağa gelene kadarki öyküsünü düşünme gibi alışkanlıklardan oluşmaktadır.
◇ Fiziksel aktivite; egzersizin fizyolojik etkisinin duygusal beslenmeyi önlemede yararlı olduğunu ve böylelikle ağırlık kontrolüne ekstra yardımcı olduğu bulunmuştur.
◇ Yeterli oranda aminoasit alınmaması depresyona, konsantrasyon kaybına, hormonal dengesizliklere ve uyku bozukluğuna yol açabilir.
◇ Folik asitin azlığının depresyona neden olduğu klinik araştırmalar sonucu ortaya konulmuştur.
◇ Omega 3 yağ asitleri ruh halini iyileştirir, nörotransmitterlerin düzeylerini arttırır, depresyonu azaltır.
◇ Karbonhidratların dengeli alınması; cho kısıtlamalı diyetlerde diyet sonrası depresyon riskinin arttığı gözlenmiştir.
Fareler üzerinde yüksek şekerli solüsyonla yapılan başka bir çalışmada solüsyonun kesildiği belirli sürelerde madde bağımlılığına görülen çekilme, anksiyete ve yoksunluk belirtilerine rastlanmıştır. Bu nedenle diyetle alınan karbonhidrat içeriği ve miktarı önemlidir, lif ve posa açısından zengin olan karbonhidratlar kan şekerini hızlı yükseltip sonra düşürüp, halsizlik ve yorgunluk hissedilmesine ve insülin hormonu dengesizliğine neden olmamaktadır.
Dyt. Ebru KAÇAN
Çatı Katı Psikoloji